Bugün dünyada günde yaklaşık 2 milyar fincandan fazla kahve tüketiliyor. Sabah ayılmak için içilen bir espresso, öğle aralarında filtre kahve, dost meclislerinde Türk kahvesi… Kahve yalnızca kafein kaynağı değil; kültürlerin, sohbetlerin ve ticaretin merkezinde duran bir içecek. Kahvenin tarihine bakıldığında aslında insanlık tarihinin ekonomik, sosyal ve kültürel dönüşümlerine eşlik eden bir yolculukla karşılaşırız. Etiyopya’daki bir çobanla başlayan hikâye, Osmanlı saraylarından Avrupa kahvehanelerine, oradan da üçüncü dalga kahve dalgasıyla modern şehirlerin butik kahvecilerine uzanır.
Kahvenin kökeniyle ilgili en bilinen hikâye, 9. yüzyılda Etiyopya’da yaşayan Kaldi isimli bir çobana dayanır. Rivayete göre Kaldi, keçilerinin kırmızı meyveli bir ağacın yapraklarını yedikten sonra enerjik bir şekilde zıplayıp koştuğunu fark eder. Bu meyveleri kendisi de denediğinde benzer bir enerji artışı yaşar. O andan itibaren kahve meyvesi keşfedilir. Gerçekten bilimsel kayıtlar da kahvenin doğal olarak yetiştiği bölgenin Etiyopya’nın yüksek yaylaları olduğunu göstermektedir. Burada yetişen Coffea Arabica türü, dünyada en yaygın tüketilen kahve çeşidi olmuştur.
Kahve, Etiyopya’dan Kızıldeniz üzerinden Yemen’e taşındı. 15. yüzyılda Yemen’in liman kenti Mokka, kahve ticaretinin merkezi haline geldi. Bu nedenle “Mocha” kelimesi hem bir kahve çeşidi hem de popüler bir içecek türü olarak günümüze kadar geldi. Yemen’de kahve çekirdekleri kavruluyor, öğütülüyor ve kaynatılarak “qahwa” adıyla tüketiliyordu. Ayrıca kahvehaneler (kaveh khaneh) ortaya çıktı ve burası sadece kahve içilen değil, fikirlerin paylaşıldığı, tartışmaların yapıldığı sosyal alanlar haline geldi. Kahvenin “sosyal içecek” kimliği işte burada başladı.
16. yüzyılda Osmanlı’ya ulaşan kahve, kısa sürede İstanbul’da saraylardan halk kahvehanelerine yayıldı. İlk kahvehane 1554’te Tahtakale’de açıldı. Kahvehaneler, edebiyatçıların, şairlerin, devlet adamlarının buluşma noktaları haline geldi. Osmanlı’da kahve, cezveyle hazırlanıyor ve yanında lokum, su ve tatlılarla servis ediliyordu. Hatta kahve o kadar önemliydi ki, “Kadının kocası kahve sağlamazsa boşanma hakkı vardır” gibi atasözleri ortaya çıktı. Kahve, Osmanlı mutfağının ve misafirperverliğinin sembolü oldu. Bugün Türk kahvesinin UNESCO Kültürel Miras listesine girmesi, bu tarihi yolculuğun bir onayıdır.
Kahve 17. yüzyılda Venedikli tüccarlar aracılığıyla Avrupa’ya ulaştı. İlk başta şüpheyle yaklaşıldı; hatta kilise tarafından “şeytanın içeceği” olarak damgalandı. Ancak Papa VIII. Clem’in kahveyi tadıp çok beğenmesiyle yasaklar kalktı. Londra, Paris ve Viyana’da kahvehaneler açıldı. Londra’da “Penny Universities” adı verilen kahvehanelerde bir penny ödeyen herkes kahve içip entelektüel sohbetlere katılabiliyordu. Viyana’da 1683 Osmanlı kuşatmasından sonra kalan kahve çekirdekleriyle kurulan kahvehaneler, Avrupa kahve kültürünün önemli dönüm noktalarından biri oldu.
18. yüzyılda kahve, sömürgecilikle birlikte Amerika kıtasına taşındı. Brezilya, Kolombiya ve Guatemala gibi ülkeler kısa sürede dünyanın en büyük kahve üreticileri haline geldi. Bugün hala Brezilya dünyanın en büyük kahve üreticisidir. Amerika’da kahve, özellikle Sanayi Devrimi döneminde işçi sınıfı için vazgeçilmez bir enerji kaynağına dönüştü. 20. yüzyılda kahve zincirleri (örneğin Starbucks) sayesinde küresel ölçekte bir kültür fenomeni haline geldi.
Kahve tarihinden bahsederken botanik kısmı da unutmamak gerekir. Dünyada ticari olarak en çok kullanılan iki tür vardır: - Arabica (Coffea Arabica): Daha yumuşak, asiditesi yüksek, çiçeksi ve meyvemsi notalara sahip. Yüksek rakımlarda yetişir. - Robusta (Coffea Canephora): Daha acı, kafein oranı yüksek, gövdeli ve sert bir içime sahip. Düşük rakımlarda, daha dayanıklı olarak yetişir. Bu iki çekirdek, kahve endüstrisinin temelini oluşturur. Espresso blendlerinde genellikle dengeli bir tat için Arabica ve Robusta karışımı kullanılır.
21. yüzyılda kahve dünyası “üçüncü dalga” akımıyla yepyeni bir boyut kazandı. Birinci dalga kahve “kahveyi yaygınlaştırmak”, ikinci dalga “kahveyi çeşitlendirmek” iken, üçüncü dalga kahve “kahveyi bir zanaat ve deneyim” olarak ele aldı. Çiftçiden fincana kadar tüm sürecin şeffaf olması, kahvenin tıpkı şarap gibi terroir özellikleriyle değerlendirilmesi, single origin (tek bölge) kahvelerin yükselmesi bu dönemin en belirgin özellikleridir. Bugün V60, Chemex, Cold Brew gibi yöntemler bu kültürün yaygınlaşmasını sağladı.
Kahvenin tadı, yetiştiği bölgeye, işlenme yöntemine ve kavurma derecesine göre farklılık gösterir. Etiyopya kahveleri çiçeksi ve limon notalarıyla bilinirken, Kolombiya kahveleri daha tatlı ve fındıksıdır. Kenya kahveleri meyvemsi asiditeye sahipken, Brezilya kahveleri çikolata ve karamel tatlarıyla öne çıkar. Kültürel açıdan da her ülkenin kahve içme biçimi farklıdır: İtalyanların espresso’su, Türklerin cezve kahvesi, Amerikalıların drip kahvesi bu çeşitliliği gösterir.
Kahve, sadece bir içecek değil; kültürleri birbirine bağlayan bir köprü, ekonomilerin şekillenmesinde rol oynayan bir ürün ve bireylerin günlük ritüelinin ayrılmaz bir parçasıdır. Etiyopya yaylalarından başlayan serüven, Osmanlı saraylarından Avrupa kahvehanelerine, oradan da modern şehirlerdeki üçüncü dalga kahve dükkânlarına kadar uzandı. Bugün kahve, geçmişiyle gurur duyan ama geleceğe de sürekli yeni trendler yaratarak ilerleyen bir kültürdür.
Sen de bu kültürel yolculuğun bir parçası olmak istersen, özenle seçilmiş kahve koleksiyonlarımızı keşfet. İster evde demleme yapmak için küçük paketler, ister işletmen için toptan alımlar… Her damak tadına uygun seçenekler seni bekliyor.